Fikirlerin akılda tutulmalara yol açtığı, düşüncelerin ardı ardına yeni sekmeler açarken dağıldığı ve budaklandığı çağdayız.
Belki imtihan, belki tesadüf
karşılaştığımız her yeni silüette arıyoruz benliğimizi.
Sonuçlar giriş
cümlelerimizden daha kompleks. Dar sokakta yürürken elimiz, kolumuz hatta
yalpaladığımız her saniye de omuzlarımızın çarptığı duvarda bırakıyoruz
duygularımızı ve hissizleşiyoruz. Duygusuz olmak değil de daha çok acılarımızdan
beslenerek, acı çekmeyen ama bunun bağımlısı oluyoruz adeta.
Hatalarından ders
çıkarır mı insan?
Asıl sorumuz bu olsun. Cevapsız sorularımıza birisi daha
eklenmiş olur muhtemelen. Cevap aradığımız her saniye dar sokakta adımlarımız
olsa, harcadığımız her dakika ise elimiz ve konumuzdur.
Duvarlara izini
bıraktığımız duygularımız ise geçen yıllarımızdır. Sokağa yolu düşen birisi
izlerinizi görünce irkilir ve ben ne yapıyorum diye sorabilir kendisine.
Belki
de yol arkadaşımız olacak insan geliyordur. Bize yetişir yada yetişir bilemeyiz.
Biz bekler miydik?
Ne zaman geleceğini bilsek?
İhtimalleri düşünsek,
vazgeçebilir, başka bir sokağa sapabilir. Bunlara rağmen bekledik diyelim.
Bizi
görür müydü?
Yol arkadaşımı olacak ümidiyle beklemiştik halbuki. Biz sonra ne
yapardık?
Bir soru sorduk, istersek yüzlerce soru üretebilir bu düşüncelerimiz üzerine. Peki bu sorularla zaman geçirmeyi bırakabilmek ve önümüze baksak sadece.
Kaybolsak yeni sokaklarda, yeni sokaklarımız geniş olabilir.
Düşüncelerimiz
oluşturuyorsa sokağın genişliğini, böylece farklı ve daha rahat sokaklarda
ilerlerken birden bir yolculuğa çıkabiliriz. Düşüncelerimiz daha rahat ve acısız
olur.
Tecrübe demeyi geçeriz aptallıklarımıza, belki çocuktuk belki aptaldık
deriz ve böylece gülüp geçebiliriz.
Olması gereken yolu bulup, zamanla yarışırız.
Muhakkak
yine kaybederiz. Bile bile fakat bu sefer daha mutlu daha da huzurlu bir şekilde.
Hayatımız
oldukça uzun gelirken neden bir soru düşüncesine dalarak yok edelim ki!
Neden
kendimize, sonsuza dek belki uzun bir süre cebelleşeceğimiz bir çukurda ömür biçelim?
Vazgeçmek değil.
Üzerine sıva
çekerek o geçtiğiniz sokakta duvarlara bıraktığınız izleri silin ve bir daha
bunla uğraşmayacağınız sözünü kendinize verin.
Koşmaya başlayın, zaman durmuyor.
Yetişin çoktan hedefe varmanız gerektiğini düşlediğiniz o eve ulaşın.
O ev sizin
huzur eviniz olmalı!
En başında olmanız gereken yerdi.
Hepimizin kaybedeceği bu
savaşı çukurunuzda debelenirken, kendi kendinizle boğuşurken değil de.
Hedefe
doğru koşarken yarışın akrep ve yelkovanla.
Sonuç olarakta; Kaybettiğimiz en
güzel yarışımız, yarışınız, yarışı olsun.