Öznesi gördükleriniz için siz hiç, bir savaşa düştünüz mü?
Yada barışı elde etme çabalarınız ile bitap düştünüz mü?
Ben beni sizlere anlatmak istemiyorum açıkçası. Kahverengi zemini orman içerisinde toprağa uzanmış olarak, ağaçlardan dökülen yaprakların üzerinizi örterken beklemek gibi görünmek misali.
Sanrıların sonucu düşlerinizden açılan pencere ile zirveye tırmandınız. Buz tutan ellerinizin hissizleşmesi ile öfkeye büründünüz. Çabalarınızı sorgulamaya tutuldunuz mu?
Kalem tutan elinizin, evrilen düşünceler misali kalemin yerine alacak yeni objeleri düşlediniz mi? Zaman örgüsü değişiyor. Hayat akıyor akarsuların debisi gibi, iklimsel değişiklik ile değişen debileri benzetebiliriz ki ancak ruhsal geçişlere.
Sözlerinizin anlamsız, Düşüncelerinizin ise anlam ifade ettiğini sandığınız saniyelerin tükenişi hayatınızı anlatıyor. Tükenen zaman karşısında sürüklenen bedeniniz mi sizce sadece. Hiç düşündünüz mü?
Gün ağarıncaya dek, ilk gün ışığını görene dek.
Düşündünüz umarım. Birilerini, geleceğinizi ve geçmişinizi.
Hatalarınızı, Doğrularınızı tarttığınız gecelerle kavgaya tutuştunuz.
Uykusuzluğun galip geldiği ve gözünüze ilişen o ilk ışık demeti ile irkildiniz.
Ayağa kalktınız ve güneşe döndüğünüzde ormanda saklı bedeninizi hatırladınız.
Düşünmediniz belki. Aptalca buldunuz sadece. Sakladınız düşündüğünüz anları.
Kabusunuz oldu mu hiç?